
Bilindiği gibi 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) Ocak 2017’de yürürlüğe girdi. Bu kanun genel çerçevesi hakkında bir önceki sayıda giriş mahiyetinde bazı açıklamalar yapılmıştı. Bu sayıda SMK’nun markalardır. Anılan Kanun 556 sayılı markaların korunması hakkında KHK’yi ilga etmiş olup; mülga mevzuata göre markalar hakkında yeni sayılabilecek bazı düzenlemeler getirmiştir. Bu yazıda bunlara genel olarak temas olunacaktır.
Öncelikle ifade etmek gerekirse Kanun markayı; Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Andlaşması (TRIPs) ve Avrupa Birliği Marka Direktifi ile Marka Tüzüğüne uygun şekilde tanımlamaktadır. Böylece daha önceki düzenlemedeki marka tanımında yer alan “çizimle görüntülenebilme” şartı, koku ve ses gibi yeni marka türlerinin tescilini de mümkün kılacak şekilde; “İşaretin, marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve net olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması” şartına dönüştürülmüştür. Markayı tanımlayan maddeye “özellikle” ibaresi eklenerek marka olabilecek işaretlerin bu maddede sayılanlarla sınırlı olmadığı ifade edilmiştir.
Böylece Kanun şekil, logo, sayı, harf ve kelime gibi markalarının yanı sıra; ses, tat ve hareket markaları gibi yeni marka türlerinin tescili ve marka hukuku kapsamında korunmasına da imkân sağlamıştır. Mesela, Nokia marka telefonların melodisi, sokaklarda Aygaz mutfak tüpü satışı yapılan kamyonlardan yayılan melodi ve benzerleri artık marka olarak da korunabilecektir.
Kanunda önceki mevzuatta olduğu gibi marka tescil başvurusunun mutlak ve nisbi ret nedenleri yeniden tanzim olunmuştur.
Bu bağlamda önemli bir yeniliğe de işaret etmek gerekir ki; o da, bir markanın aynısı ya da ayırt edilemeyecek kadar benzerinin, marka sahibinin iradesi dâhilinde birden çok kişi adına tescil edilebilecek olmasıdır (letter of consent). Böylece bu marka, marka sahiplerinin iradesiyle asıl markayla birlikte piyasada var olabilecektir.
Nitekim SMK’nın 5. maddenin üçüncü fıkrasına göre; bir marka tescil başvurusunun, önceki marka sahibinin başvurunun tesciline açıkça muvafakat ettiğini gösteren noter onaylı izin belgesinin Kuruma sunulması halinde birinci fıkranın (ç) bendine göre reddedilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Bu suretle, birbirileri ile ekonomik veya diğer yönlerden bağlı olanlar başta olmak üzere, başvuru sahiplerinin piyasada birlikte var olma yönünde ortaya koydukları iradenin korunması amaçlanmıştır.
Kanun, marka korumasını tescil yoluyla piyasada daha çok tescilli kullanımını sağlamayı amaçlamakta; kullanılması düşünülmeyen mal ve hizmetler için marka tescil talebinde bulunulmasının önüne geçmeyi hedeflemektedir. Zira uluslararası ilkelere göre mal ve hizmetler 45 sınıfa ayrılarak gruplandırılmış olup; Türkiye’de kullanılmayan veya gelecekte kullanılması düşünülmeyen pek çok mal ve hizmetler alanında marka tescili yaptırılmaktadır.
Bunun sonucu olarak, 45 mal ve hizmet sınıfının tamamında binlerce marka tescil edilmiştir. Böylece tabir caizse Türk Marka Sicili adeta marka mezarlığına veya marka çöplüğüne dönüştürülmüştür. Bu durum, piyasada rekabeti sınırlandırdığı gibi, iyiniyetli ve samimi bir şekilde mal ve hizmet üretim ve ticareti yapanlara zarar vermektedir. Zira bu kimseler, tescil edilebilecek marka bulmakta zorlanmaktadır.
Bu bağlamda marka sicilindeki kullanılmayan ve âtıl durumda bulunan markaların AB mevzuatında olduğu üzere idari iptaline imkân verilmektedir. Buna göre, tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın, ilgililerin talebi halinde iptaline karar verilebilecektir. Burada kanun koyucu iptal mercii olan Kuruma bağlı yetki tanımıştır; zira şartlar gerçekleştiğinde Kurum tarafından iptal kararı verilmesi zorunludur. Ancak getirilen bu idari iptal müessesesi ülkemiz bakımından oldukça radikal bir değişiklik olduğu için yürürlüğü yedi yıl süreyle ertelenmiştir.
Kanun koyucu ayrıca, itiraz üzerine kötüniyetli marka başvurularının reddi konusunda Kuruma yetki vermektedir. Marka başvurusuna bültende yayını tarihinden itibaren iki ay süreyle itiraz mümkündür.
Bundan başka Kanun, marka başvurusunun yayımlanmasından sonra üçüncü kişilere de markanın tescil edilemeyeceğine ilişkin görüşlerini Kurum’a sunma imkânı vermektedir. Herkes bu imkândan markanın tesciline kadar yararlanabilecektir. Mutlak ve nisbi ret sebeplerinin varlığı halinde tescil edilmiş bir markanın, menfaat sahipleri, Cumhuriyet Savcısı veya kamu kurum ve kuruluşlarınca açılacak bir dava ile hükümsüz kılınması da mümkündür. Mahkemece hükümsüzlüğüne karar verilen marka bakımından koruma hiç doğmamış sayılır; yani karar geçmişe etkili sonuç doğurur. Markanın Kurumca iptali kararı ise, iptal başvurusunun yapıldığı tarihten itibaren sonuç doğurmaktadır. Bununla birlikte iptal nedeni daha önce doğan vakıalar yönünden talep üzerine iptal kararı o vakıaya kadar geriye yürütülebilecektir.
SMK, Markaların Uluslararası Tescili Konusundaki Madrid Sözleşmesi ile İlgili Protokol kapsamında yapılan bir uluslararası başvurunun, Türk Patente doğrudan yapılan bir başvuruyla aynı sonuçları doğuracağını da hükme bağlamaktadır. Kanun, tescilli markanın koruma süresini eskiden olduğu gibi başvuru tarihinden itibaren 10 yıl olarak belirlemiş olup; bu süre 10’ar yıllık dönemler halinde yenilenebilecektir. Yenilendiği takdirde markanın sınırsız süreli korunması mümkündür.
SMK, markayı kullanma hakkına diğer kişilerce tecavüz edilmesini engellemek amacıyla tecavüz sayılan fiilleri de ayrıntılı olarak düzenlemiştir. Bu çerçevede marka sahibinin izni olmadığı sürece marka kullanımı, markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanarak markanın taklit edilmesi, marka hakkına tecavüz sayılmaktadır. Keza taklit markayı taşıyan ürünleri, bu durumu bildiği veya bilmesi gerektiği halde satan, dağıtan, bir başka şekilde ticaret alanına çıkaran, ithal ve ihraç eden, ticari amaçla elde bulunduran veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunan kişiler de marka hakkına tecavüz etmiş olacak.
Kanunda marka hakkına tecavüzün suç sayıldığı haller de düzenlenmiştir. Buna göre, başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal üreten veya hizmet sunan, satışa arz eden veya satan, ithal ya da ihraç eden, ticari amaçla satın alan, bulunduran, nakleden veya depolayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis ve 20 bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacaktır. Keza, marka koruması olduğunu belirten işareti mal veya ambalaj üzerinden yetkisi olmadan kaldıran kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasına; yetkisi olmadığı halde başkasına ait marka hakkı üzerinde devretmek, lisans veya rehin vermek suretiyle tasarrufta bulunan kişiye, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasına çarptırılacaktır.
SMK, başkasının hak sahibi olduğu marka taklit edilerek üretilmiş malı, satışa arz eden veya satan kişi hakkında bu malı nereden temin ettiğini bildirmesi ve bu suretle üretenlerin ortaya çıkarılmasını ve üretilmiş mallara el konulmasını sağlaması halinde ceza verilmemesini öngörmektedir.
Marka suçlarından dolayı failin cezalandırılması için markanın Türkiye’de tescil edilmiş olması lâzımdır. Türkiye’de tescilli olmayan markalara karşı işlenen suçlara cezai yaptırım uygulanamaz.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.