REKABET HUKUKUNUN TARİHÇESİ – VI

REKABET HUKUKUNUN TARİHÇESİ – VI

(Avrupa Ülkelerinde Rekabet Hukukunun Gelişimi)

Modern dönem Avrupa’sının rekabet hukuku alanındaki yazılı ilk yasal düzenlemesi İngiltere’de 1919 yılında kabul edilen “Profiteering Act” olmuştur. Kanun, ahlâka aykırı ve haksız kazançları önlemeyi amaçlamıştır. Kanun Birinci Dünya Savaşı sonrasının ekonomik şartları altında zuhur eden aşırı derecedeki fiyat artışlarıyla mücadele için çıkarılmıştır. Bu ülkede “Tekeller ve Kısıtlayıcı Uygulamalar Kanunu” adı altında II. Dünya Harbinden sonra 1948 yılında kabul edilen yasa ise Avrupa Kıtasının modern anlamda rekabet hukuku normlarını içeren ilk kanun olma özelliğine sahiptir. İngiltere’de bugün yürürlükte bulunan Competition Act adıyla bilinen kanun ise, 1998 yılında kabul edilmiştir. İngiliz rekabet hukuku AB hukukuna bu kanunla paralel hale getirilmiştir. 2002 yılında yürürlüğe konulan Enterprise Act ile de Coptetiton Act’de önemli ek ve değişiklikler yapılmıştır. Mesela bu Kanunla, kartel teşkil eden davranışlar için “kriminal suç” tanımı yapılarak, bu fiili işleyen bireyler hakkında beş yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülmüştür. Aynı şekilde, AB veya İngiliz rekabet hukuku normlarını kurumsal olarak ihlal edildiğini bilen veya bilebilecek durumda olan şirket yöneticilerinin 15 yıla kadar bir müddetle yönetici olarak çalışmaktan men edilmesini öngören hükümler getirilmiştir. 2004 yılında kabul edilen tadilat düzenlemeleriyle (Amendment Regulations) de AB Modernizasyon Tüzüğünde öngörülen kurallar iç hukuka adapte edilmiştir.

Bu dönemin Avrupa’da ortaya çıkan ikinci antitröst yasası 1923 yılında kabul edilen Alman Anti-kartel Kanunu’dur. Bu kanundan evvel Almanya’da kartellere, ABD’nin aksine, fiyat savaşlarının yol açtığı istikrarsızlığın kontrolü için gerekli birer vasıta olarak bakılmaktaydı. Bu düşüncenin temelinde yatan bir başka gerekçe de, sözleşme hürriyeti prensibiydi. Alman hukukunda sözleşme özgürlüğüne büyük bir değer atfedildiği için, rekabet hukuku uygulamaları bakımından da belirleyici olan bu prensip çerçevesinde, konusu mal ve hizmetlerin fiyatını tespit etmek olan sözleşme yapılmasında bir mahzur görülmezdi. Hatta sözleşmede hüküm varsa mahkemeler irade özerkliği çerçevesinde benimsenen bu hükümleri uygulamak zorundaydı. Bu anlayış neticesinde Almanya’da 1905 yılına kadar 12.000 firmayı içine alan 385 tane kartelin bulunduğu, kartellerin sayısının tedricen artarak 1923 yılına gelindiğinde 1500’lü sayılara ulaştığı ifade edilmektedir. 1923 yılına gelindiğinde fiyat anlaşmalarının hiper-enflasyona yol açtığı endişesiyle “İktisadî Gücün İstismarına Karşı Kanun” adını taşıyan bir yasa kabul edildi. Ancak bu kanun, rekabeti sınırlayan bir takım anlaşma ve davranışlara izin veriyor; kartelleri yasaklamıyor, sadece kötüye kullanılmasını denetim altına almak için bir kayıt ve tescil sistemi öngörüyordu. Dolayısıyla bu kanunun da etkisiyle kartellerin sayısı daha da arttı. Hatta 1929 Büyük Buhranın hemen akabinde yaşanan iflaslar nedeniyle 1930 yılında hassas sektörlerde faal teşebbüsler için bir kartele katılım mecburiyeti getirildi. Hitler döneminde ulusal sanayinin güçlendirilmesi ve savaş araçları üretimiyle ilgili sektörde faaliyette bulunan firmaların güçlü kılınması amacıyla işbirliklerine büyük önem verildi. Hitler II. Büyük Harpte bu yapı sayesinde dünya barışını tahrip edecek güce sahip oldu. Almanya uzun bir tartışmanın arkasından “katı” özellikleri olan bir kanunu ancak 1957 yılında yürürlüğe koyabildi. Kanunu tatbik amacıyla Federal Kartel Ofisi (Bundeskartellamt) adı altında bir de kurum oluşturuldu.

Kıta Avrupa’sında Almanya’yı 1925 yılında İsveç’te, 1926 yılında da Norveç’te çıkarılan benzer nitelikteki kanunlar izlemiştir. Ancak 1929 yılında patlak veren “Büyük Buhran” denilen küresel ekonomik kriz Avrupa’dan rekabet hukukunun adeta silinmesine sebep olmuştur. Bununla beraber, II. Dünya Harbinin akabinde başta İngiltere olmak üzere ABD’nin uyguladığı baskının da etkisiyle Almanya savaş sonrasında rekabet mevzuatını tam teşekküllü bir şekilde düzenleyen ilk Avrupa ülkesi olmuştur. Savaşın galipleri rekabetin korunmasına matuf yasal düzenleme yapmaları için özellikle Almanya ve Japonya üzerinde büyük baskılar uygulamışlardır. Bu baskıların yegâne maksadı, bu devletlerde rekabetin korunması suretiyle ekonomik gelişmenin sağlanması değildir. Bunun yanında ve daha da önemlisi, iktisadî yoğunlaşmalar sayesinde küresel piyasalarda daha büyük firmalarla temsil olunacak bu ülkelerin yeniden güçlenerek dünya barışını bir kez daha tehdit etmelerini engellemektir.

İkinci Dünya Savaşında yanıp yıkılarak çıkan Avrupa, bu kabilden acı tecrübeleri bir daha yaşamamak için, Avrupa düzeyinde ve ekonomik menfaatler ekseninde bütünleşme arayışına girmiştir. Bu çerçevede hızla gelişen sanayileşmenin temel girdileri arasında yer alan kömür ve çeliğin ortak çıkarlar doğrultusunda kullanımı amacıyla 1951 yılında Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg devletlerin katılımıyla “Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu” (AKÇT) adı altında bir kurum tesis edilmiştir. Adlaşmanın Almanya’nın savaş sonrasında kömür ve çelik üretiminde tekrar hâkim konuma gelmesini engellemek gibi bir amacı da vardır. Avrupa’da rekabet hukukunun bölgesel düzeydeki ilk kaynağı bu andlaşmadır. Zira Andlaşmanın 65. ve 66. maddeleri, AKÇT’nin rekabet hukuku kurallarını düzenlemektedir. 65. madde kartelleri yasaklarken, 66. madde yoğunlaşmalara ve hâkim durumun kötüye kullanılmasına dair hükümleri ihtiva etmektedir. Bu hükümler, ilk kez çok taraflı bir bölgesel andlaşmada rekabet hukukuna dair prensipleri içermiş olmaları ve Avrupa rekabet hukuku modelinin temelini teşkil etmeleri nedeniyle önem taşımaktadır.

Avrupa’nın savaş sonrası bütünleşme çalışmaları AKÇT ile sınırlı kalmamıştır. Mezkûr andlaşmanın tarafı yukarıda adı geçen altı Avrupa Devleti bu defa 1957 yılında Roma’da Avrupa Ekonomik Topluluğunu (European Economic Community) kuran andlaşmayı imzalamışlardır. Roma Andlaşması rekabet hukuku normlarını, AET’nin “ortak pazarda rekabetin bozulmamasına teminat teşkil eden bir sistemin kurulması” şeklinde ifade olunan temel amaca ulaşmada kullanılacak vasıtalardan biri olarak mütalaa etmiştir. Andlaşmanın 85. ve 86. maddeleri rekabet hukukunun temel prensiplerine hasredilmiştir. 85. maddede rekabeti bozan anlaşma ve uyumlu eylemlerin yasaklanması ile muafiyet hükümlerine, 86. maddede ise hâkim durumun kötüye kullanılmasını men eden düzenlemelere yer verilmiştir. Bunlardan başka devlet yardımları, kamu teşebbüsleri, tekel ve imtiyaz haklarına ilişkin hususlar ile damping sorununa ilişkin düzenlemelere (md. 86-94) yer verilmiştir.

Rekabetle ilgili Topluluk Antlaşmasındaki maddeler, 2 Haziran 1995’te başlayıp, 17-18 Haziran 1997 tarihinde sonuçlanan Amsterdam Zirvesini müteakip kabul edilerek 1 Mayıs 1999 günü yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması ile; 85. madde 81. madde olarak, 86. madde 82. madde olarak, 87. madde 83. madde olarak, 88. madde 84. madde olarak, 89. madde 85. madde olarak, 90. madde 86. madde olarak, 92. madde 87. madde olarak, 93. madde 88. madde olarak, 94. madde 89. madde olarak yeniden numaralandırılmıştır. Gümrük Birliğinin oluşturulmasına kadar üye devletler arasındaki damping uygulamalarına ilişkin hususları düzenleyen 91. madde ise, misyonunu tamamladığı gerekçesiyle ilga edilmiştir. Avrupa Topluluğu Andlaşması Lizbon Zirvesinde revize edilmiş, değişikliklerle birlikte yeni maddeler de eklenen Andlaşmanın adı “Avrupa Birliği’nin İşleyişine Dair Andlaşma-ABİDA” (Treaty on the Functioning of the European Union) olarak değiştirilmiştir. Kısaca TFEU olarak anılan yeni antlaşmada madde numaralarının yerleri de değişmiştir. Buna göre eski Andlaşmanın 81. maddesi TFEU’da 101. madde olarak, 82. maddesi ise TFEU’da 102. madde olarak teselsül ettirilmiştir. TFEU’nun 106. maddesinde üye devletlerin kamu teşebbüslerine ilişkin rekabet normlarına, 107. maddesinde de devlet yardımlarıyla ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.

Birleşme ve devralmalarla ilgili olarak AB’nin birincil hukuk kaynakları olan kurucu andlaşmalarda herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Bu hususta ilk kurucu andlaşma olan Roma Andlaşmasında bir hüküm yer almadığı gibi sonrakilerde de yer almamıştır. Birleşmeler ve devralmalar suretiyle yoğunlaşmaların kontrolü, pozitif hukuk düzenlemesi olarak AB hukukuna 80’li yılların sonuna doğru girmiştir. AB’nin bu alandaki ilk düzenlemesi müzakere süreci dört yılı almış olan ve 1989 yılında kabul edilen Birleşme Tüzüğü (Merger Regulation)’dür. Bugün bu konu AB Konseyi tarafından çıkarılan 139/2004 sayılı Tüzükte düzenlenmektedir.

Devam Edecek…

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın